Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli açıklamalar

Cumhurbaşkanı Erdoğan Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, (Korana virüs kısıtlamaları ile ilgili) ''Özel sektör ve kamuda esnek mesai teşvik edilecek. Paket servis hariç olmak üzere lokanta, restoran,…

Star Güney

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İzmir'de yaşanan depremin ardından yaşanan gelişmelere ilişkin konuşurken, özellikle CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek, Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin iftira olduğunun altını çizdi. Ekonomik gelişmeler, korona virüs ve dış politikaya ilişkin de konuşan Erdoğan, özellikle İstanbullulara uyarıda bulundu: “Özellikle İstanbul'da yaşayan vatandaşlarımızdan bu konuda daha fazla dikkat, daha fazla hassasiyet bekliyorum. Son haftalarda salgının bu şehrimizdeki artışının önüne ancak bu şekilde geçebiliriz'' ifadelerini kullandı.

 

“İnsanlarımızın canı hiçbir şeyden daha kıymetli değildir”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şuana kadar, yükselen deniz suyu sebebiyle boğulan bir vatandaşımızla birlikte 110 kişinin enkaz altından cansız bedeni çıkartılmıştır. Yaralılarımızın sayısı bin 27'dir. Bunların 883'ünün tedavisi tamamlanıp taburcu edilirken 5'i ağır, diğerleri yoğum bakımda olmak üzere 144'ünün tedavisi sürmektedir. Arama kurtarma çalışmaları ile enkaz altında sağ çıkartılan kişi sayısı şuan itibariyle 107'dir. Yıkıntıların altından sağ olarak çıkartılan her insanımız, her evladımız bizi tarifsiz bir sevince boğarken ölü bedenlerin hüznünü de hep birlikte yaşıyoruz. Arama kurtarma çalışmalarında enkaz altındaki son kişiye de ulaşana kadar umudumuzu kaybetmeyeceğiz. İlk depremin ardından bölgede 44 tanesi 4'ün üzerinde olmak üzere bin 600'e yakın artçı sarsıntı kaydedilmiştir. Yükselen deniz Seferihisar'ın Sığacık Mahallesini 1 metrelik suyun altında bırakmıştır. Bu bölgedeki limanlarda bulunan 43 tekne karaya oturmuş, bunlardan 40'ı kurtarılmıştır” diye konuştu.

 

Devletin tüm kurumları ile çalışmalarda yer aldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Adalet Bakanlığımızın yakın takibi ile yargı, yıkılan ve ağır hasar gören binalarla ilgili soruşturmalara başlamıştır. Bölge belediyeleri de İzmir halkına yardım için her türlü gayreti göstermektedir. Milletimizin kara gün dostu Kızılay ile çok sayıda STK, İzmir halkına destek vermek için gece gündüz sahadadır. Deprem ile ilgili çalışmalar için çeşitli kamu kurumlarımızın 8 bin personeli ve bin 200 aracı İzmir'de görevlendirilmiştir. Evleri hasar gören veya evlerine girmek istemeyen depremzedeler için 2 bin 700 çadır kurulmuş, yeteri kadar battaniye ve diğer ihtiyaç malzemesi gönderilmiştir. Hali hazırda faal olan 11 bin kişi kapasiteli çadır kentlerde 6 bin 700 civarında vatandaşımız barınıyor.

Bu kapasiteyi ihtiyaca göre istediğimiz kadar artırabiliyoruz. Kamuya ait tüm yataklı kurumların imkanları da İzmir halkının istifadesine sunulmuştur. Yıkımın yoğun olduğu Bayraklı'da bin adet birimden oluşan bir konteyner kent kurmaya bugün itibariyle başladık. Burayı 20 gün içinde kullanıma hazır hale getiriyoruz. Yıkılmış veya yıkılacak durumdaki binalarda bulunan eşyalarını kurtaramayan vatandaşlarımıza 30 bin lira eşya yardımı yapıyoruz, aynı şekilde evlerini taşıyacak mülk sahiplerine 13 bin lira, kiracılara 5 bin lira taşınma yardımı veriyoruz. Kurumlarımıza bu tür hibe çalışmalarında kullanılmak üzere z29 milyon liralık kaynak gönderilmiştir. Beslenme ihtiyaçları için her öğünde 233 bin kişiye hizmet verebilecek mobil sistemler, 280 personel ve 40 araçla çalışmalarını sürdürüyor. İzmir depreminde işyeri yıkılan veya ağır hasar gören, denizin taşması sebebiyle işyeri sular altında kalan esnafımıza TESKOMB vasıtasıyla 50 bin liraya kadar hibe desteği verilecektir. Ayrıca, depremden zarar gören esnaf ve sanatkarlarımızın TESKOMB aracılığı ile Halkbank'tan kullandığı kredilerin taksit ödemeleri de faizsiz olarak 1 yıl süreyle ertelendi” şeklinde konuştu.

 

Yapılan tespitlere göre İzmir'de çeşitli derecelerde hasarlı ve yıkılmış 530'a yakın, Manisa'da ise 16 bina bulunduğunu söyleyen Erdoğan, “En çok Hasar Bayraklı'dayken onu Bornova, Aliağa ve Seferihisar ilçelerimiz takip ediyor. Tespiti tamamlanan binalara hasar derecelerine göre gereken işlemler süratle yapılmaktadır. Deprem konutlarının inşasına 1 ay içinde başlamayı planlıyoruz. TOKİ'nin İzmir'de halen süren 50 bin sosyal konut projesi kapsamında 2 bin 584 konutluk, 100 bin sosyal konut projesi kapsamında 3 bin 500 konutluk, yatırım bedeli 2,5 milyar lirayı geçen inşaatları bulunuyor. Bugüne kadar İzmir'de TOKİ vasıtasıyla yapılıp teslim edilen konut sayısı da 16 bin 776'dır. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında İzmir'de 19 bin 474 bina tespit edilmişti, bunlardan 17 bin 464'ünün yıkımı gerçekleştirilmişti. Yapılan tespitlere göre yeteri sayada deprem konutunu da bina ilave edeceğiz. Deprem bizi beklemiyor. İnşallah kalan riskli binaların yıkımını da en kısa sürede bitireceğiz. Hastanelerimiz başta olmak üzere tüm kamu binalarında bazı az hasar tespitleri dışında herhangi bir sıkıntı olmadığı görülmüştür.

 

Yaşadığımız bu son felaket bize doğusundan batısına kadar hemen her bölgesiyle bir deprem hattı üzerinde bulunduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Sadece 50 yılda yaşadığımız depremler bile karşımızdaki tehlikenin büyüklüğünü göstermeye yeterlidir. İzmir'den önce Elazığ ve Malatya depremlerini yaşadık, daha evvel Van depremi ile sarsılmıştık, büyük Marmara depreminin yol açtığı felaketin izleri hala hafızalarımızda canlıdır. Biraz daha geriye gittiğimizde Erzincan, Ceyhan, Erzurum, Çaldıran, Lice, Bingöl, Gediz depremlerini görüyoruz. Yerkürenin işleyiş kanunlarının bir neticesi olan depremlerin önüne elbette geçemeyiz ama felaket öncesinde ve sonrasında yapabileceğimiz hazırlıklar vardır. Bu çerçevede kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırarak, imar inşa standartlarını yükselterek, denetimleri sıklaştırarak, insanlarımızı bilinçlendirerek, binalarımızı sağlama almak mecburiyetindeyiz. Bugüne kadar riskli yapı olarak belirlediğimiz ve yenileme kararı aldığımız 688 bin adet konut ve işyerinden 670 bininin tahliye ve yıkım işlemini tamamladık. Dönüşüm alanlarında yer alan 1 milyon 395 bin bağımsız birimde ikamet eden 5 milyon vatandaşımıza 15,5 milyar lira kaynak kullanarak destek olduk. Önümüzdeki 5 yıllık dönemde acil olarak 1,5 milyon konutun dönüşümünü hedefliyoruz.

 

TOKİ'nin bugüne kadar tamamladığı inşa halinde olan veya projelendirdiği konut toplamı 970 bini bulmuştur. Bu yıl 100 bin konut üretimi hedefine ulaştık. Önümüzdeki 100 bin yeni konutun daha üretimine başlamayı planlıyoruz. Hiç şüphesiz bu sadece devletin konut üretimi ile çözülebilecek bir sorun değildir. Vatandaşlarımızdan kendi oturdukları binaların depreme dayanaklılığı ve gerekiyorsa dönüştürülmesi konusunda daha fazla gayret bekliyoruz. Felaketin ardından yapılacak müdahalelerin ardından güçlü bir acil durum altyapısı kurmamız gerekiyor. Hamdolsun her iki hususta da önemli bir yere geldik. Vatandaşlarımızın desteği ile bu çalışmaları hızlandırmak ve bir an önce binalarımızı, şehirlerimizi, mahallelerimizi güvenli hale getirmek zorundayız. İnsanlarımızın canı hiçbir şeyden daha kıymetli değildir. Tek bir kardeşimizin canının ve malının zarar görmemesi için imkanlar dahilinde yapılabilecek her şeyi süratle neticelendirmekte kararlıyız” ifadelerini kullandı.

“İzmir milletvekilisin, acaba İzmir'de kaç gün kaldın?”

 

“Bu süreçte bizi en çok üzen birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, dayanışmaya en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde yalan ve provokatif haberlerle gündemi zehirlemeye çalışanların ortaya çıkmasıdır” açıklamasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun sözlerini eleştirdi. Erdoğan, “Kızılay'ın deprem bölgesinde olmadığından bizim İzmir'e geldiğimizde müzikle karşılandığımıza, depremzedelere çadır verilmediğinden sosyal medyadaki provokasyonlara kadar pek çok yalan tedavüle sürüldü. Kimi siyasi parti yöneticilerinin de bu oyunun içinde yar alması, yalanların ve iftiraların yayılmasına hizmet etmesi, hatta bizzat bunun kaynağı olması çok daha üzüntü vericidir. Daha bu sabah bir evladımızı yıkıntılar altından canlı olarak çıkarmanın sevincini yaşadığımız bir günde enkazların hala kaldırılamadığından şikayetçi olacak kadar cahil, izansız, vicdansız bir kişi ile deprem tartışması yapmak millete zulümdür. Üstelik bu terbiyesizliği geçmişte onbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanan depremlerdeki becerisizlikleri, çaresizlikleri, ilgisizlikleri tescilli olan bir partinin mensupları yapıyor.

 

Kızılay'ın çadırından içeriye girip de ‘bir tane Kızılay çadırı görmedim' diyecek kadar yalanla tescilli olan ana muhalefetin başındaki bu zat maalesef bu yalanlarını bırakmadı hala devam ediyor. Deprem gibi ortak bir acıyı istismar edenlerin sıfatları ne olursa olsun, insanlıktan nasibini almamış, kalbi kin ve nefretle kararmış mahluklar olduğuna inanıyorum. Böyle bir meseleyi dahi bize iftira aracı haline dönüştürmek isteyen bu mahlukları milletimizin vicdanına ve taktirine havale ediyorum. Bu vesile tüm İzmirlilere geçmiş olsun diyorum. İzmir milletvekilisin, acaba İzmir'de kaç gün kaldın? ‘5 gündür hala enkaz kalkmadı' diyorsun, ne kaldın İzmir'de? Senin oradan çıkmaman gerekirdi. Orada senin bölgeyi dolaşman gerekirdi. Bunu yapmayacaksın ama iftiraya devam edeceksin.

 

Kızılay'ın orada aktif olmadığını söyleyeceksin. Biz Kızılay'la da, AFAD ile de birçok STK ile de oradaydık. Biz son ana kadar da Bay kemal oradan çıkmayacağız. İnanacağız ki artık bunların altında herhangi bir canlı yok, ondan sonra işimizi bitireceğiz. Neredeyse Kabinemizin tamamı oradaydı. Kriz merkezinde ben neredeyse tüm Kabinemle toplantı yaptım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da oradaydı. Biz toplantıyı da orada yaptık. Çünkü değerlendirmeleri iyi yapmamız gerekiyor. Biz kabile yönetmiyoruz, biz Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetiyoruz. İzmir gibi büyük bir şehirde, böyle büyük bir felaket oldu, bu felakette biz bütün imkanlarımızla seferber olduk. Bu seferberliğimiz son ana kadar da devam edecek. Temenni ederdim ki, ana muhalefetin başındaki bu zat arayıp da ‘bize ne düşer' bunu sorsun” ifadelerini kullandı.

 

“İstanbul'da yaşayan vatandaşlarımızdan daha fazla dikkat ve hassasiyet bekliyorum”

 

Korona virüs salgını nedeniyle bazı hususları kamuoyu ile paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aşı çalışmaları dünyada ve ülkemizde hızla ilerliyor. Yıl sonuna kadar yabancı ülkelerde geliştirilen bir veya birden fazla aşıyı ülkemizde uygulayabilir hale getirmeyi planlıyoruz. Kendi geliştirdiğimiz aşıları da bahar ayları ile birlikte vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Bu konuda arzu ettiğimiz seviyeye gelene kadar kurallara riayet ederek kendi kendimizi korumaktan daha etkili bir aracımız yoktur. Özellikle İstanbul'da yaşayan vatandaşlarımızdan bu konuda daha fazla dikkat, daha fazla hassasiyet bekliyorum. Son haftalarda salgının bu şehrimizdeki artışının önüne ancak bu şekilde geçebiliriz.

Bu çerçevede Türkiye genelinde geçerli olacak şekilde şu hususları kamuoyu ile paylaşmak istiyorum; özel sektör ve kamuda esnek mesai uygulaması teşvik edilecektir, pazar yeri ve market gibi yoğun insan hareketliliğinin olduğu yerdeki denetimler artırılacaktır. Paket servis hariç olmak üzere lokanta, restoran, pastane ile berber, kuaför, nikah-düğün salonu, yüzme havuzu, hamam, kaplıca, sauna, internet kafe, halı saha, tiyatro, sinema, konser salonu ve benzeri tüm işyerlerinde hizmetler saat 22.00'de sona erecektir. Vatandaşlarımızdan kalabalık ortamlardan kaçınmalarını, ev ziyaretlerini dahi mecbur olmadıkça yapmamalarını rica ediyorum” açıklamasında bulundu.

 

“İhracatta ise yeni bir rekor daha geldi”

 

Salgın döneminde ekonomik gelişmelere ilişkin bilgi veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Hamdolsun şuana kadar bu süreci başarı ile getirdik. Salgın tedbirleri dolayısıyla faaliyetine ara verdirdiğimiz veya sınırlandırdığımız pek çok alanda normalleşme adımlarını atmıştık. Son kabine toplantımızda okullarımızdaki sınıfların bir kısmında daha eğitim öğretim yüz yüze başlaması kararını kamuoyu ile paylaşmıştık. Bugüne kadar ki uygulamalar sürecin çok ciddi bir sorunla karşılaşılmadan ilerlediğini gösteriyor. Salgının seyrine göre önümüzdeki haftalarda diğer sınıfların durumlarını değerlendireceğiz. Ekonomide yılın ikinci çeyreğini COVID-19 salgının gölgesinde geçirmiş olmamıza rağmen diğer ülkelerle mukayese edildiğinde sınırlı bir daralma yaşadık. Üçüncü çeyreği de aydığımız yerinde kararlarla ve şoklara karşı bağışıklık kazanmış yapımızla hamdolsun güçlü bir toparlanma ile tamamladık.

 

Üçüncü çeyrekte sanayi üretimiz ve perakende satış hacmimiz bir önceki çeyreğe göre yüzde 30 arttı. Kapasite kullanım oranı ikinci çeyrekte yüzde 63,5'a, buraya kadar düşerken, bu oran üçüncü çeyrekte yüzde 72,2'ye yükseldi. Ekonomik güven endeksindeki artış yüzde 36'yı aştı. İhracatımız bir önceki çeyreğe göre yüzde 34 yükseliş gösterdi. Sağladığımız uygun şartlarla konut satışlarımız üçüncü çeyrekte ikinci çeyreğe göre 2 katına çıkarak yaklaşık 537 bin oldu.

 

Yılın ilk 9 aylık döneminde ise konut satışlarımız 1,2 milyon adede ulaştı. Bir diğer önemli gelişle de otomotiv piyasasında yaşandı. Üçüncü çeyrekteki güçlü ivme ile yılın ilk 9 ayındaki satışlarımız yarım milyona yaklaştı. Sadece Ekim ayında otomobil ve hafif ticari araç pazarı yüzde 93 büyüme ile 94 bin 733'e çıktı. Ekonomik göstergeler Ekim ayı ile birlikte yılın son çeyreğine de güçlü başladığımızı işaret ediyor. Ekim ayında reel kesim güven endekisi bir önceki aya göre 2,8 puan artarak 108,1 seviyesine yükseldi. Ekonomik güven endeksi de Ekim'de yüzde 4,8 artarak 92,8 seviyesine çıktı. İmalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi de beşinci ayında da eşik değer olan 50'nin üzerinde kalarak 53,9'a yükseldi. İstihdamda görülen belirgin artışın devam etmesi ve Şubat 2018'den beri en yüksek seviyeye ulaşması da oldukça kayda değer bir gelişmedir. İhracatta ise yeni bir rekor daha geldi, Ekim ayı ihracatımız yüzde 5,6 artış ile 17 milyar 333 milyon doları bularak tüm zamanların rekorunu kırdı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 87, 9 olurken, bu rakam altın hariç yüzde 95,3 seviyesinde gerçekleşti.

 

Pek çok firma ihracat taleplerine cevap vermekte zorlanıyor. Bilhassa OSB'lerdeki fabrikalarda üretimi artırmak için yeni veya ikinci el makine tedariki sıkıntısının çekildiği bir dönemden geçiyoruz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarının çok ciddi oranlarda düştüğü salgın döneminde Türkiye'nin böyle bir yükseliş göstermesi geleceğimiz adına ümit vericidir. Özellikle otomotiv, hazır giyim, kimyevi madde, hububat, mobilya gibi sektörlerimizdeki ihracat artışı, yükselişin kalıcı olduğunu gösteriyor. İhracatımızın lokomotif illeri olan İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir ve Gaziantep'i tebrik ediyorum. Diğer ülkelere kıyasla hızlı bir toparlanma sürecine giren ekonomimizin bu eğilimi dördüncü çeyrekte de sürdüreceğine, yılı inşallah pozitif büyüme ile tamamlayacağımıza inanıyorum. Sabredip çok çalıştığımızda önümüzde aydınlık bir geleceğin olduğunu şimdiden görebiliyoruz” dedi.

 

“Önüne arkasına bakılmadan hemen Müslümanlar hedef gösteriliyor”

 

En çok gürültüyü kendi güvenlik ve refahları uğruna bölgeyi ve dünyayı kana, ateşe, acıya boğanların çıkarttığını belirten Erdoğan, bu zihniyetin son 30 yılda Irak'ta 2 milyon, Suriye'de 1 milyon, Bosna'da yüzbinlerce, Afrika, Asya, Latin Amerika'da milyonlarca insanın ölümüne yol açtıklarını söyledi. Erdoğan, “Asırlardır işlettikleri sömürge düzeninin çatırdadığını görüyorlar. Mazlumların ve mağdurların yoldaşı Türkiye'yi hedef alarak asıl sıkıntılarını gizlemenin gayreti içindeler. Türkiye savunduğu ve sembolü olduğu İslam'a ve tarihinden tevarüs ettiği mirasa bağlılığını güçlendirdikçe bu saldırıların ve ithamların dozu artıyor. İslam'a saldırı öyle bir noktaya geldi ki, yaşanan en küçük bir hadise ile birlikte önüne arkasına bakılmadan hemen Müslümanlar hedef gösteriliyor. Şayet şiddet içeren bir hadisede zanlı Müslümansa derhal olaya ‘terör saldırısı', zanlı başka inançtan birisi ise ya ‘polisiye vaka' ya da failin akli dengesi sorgulanarak konunun üzeri örtülüyor.

 

Dün gece Avusturya'nın başkenti Viyana'da yaşanan kanlı saldırıyı samimiyetle kınadığımı belirtmek istiyorum Faili her kim olursa olsun bu tarz saldırıların tasvibi asla mümkün değildir. Avusturya halkına geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Avrupa ülkelerinin bir kısmı İslam'ı kendilerine göre yeniden tanımlama ve biçimlendirme teşebbüsüne girecek kadar sınırları zorlamaktadır. Üstelik bu yaklaşım yeni de değildir. Geçmişte Arnavutluk Bektaşilerini ayrı bir inanç grubu olarak ilan ederek İslam'dan koparmaya çalışmışlardır. Aynı oyunu Avrupa'da yaşayan Alevi vatandaşlarımız için de sahnelemişlerdi. Şimdi Avrupa'da yaşayan ve Müslüman ailelerden gelen bir kısım insanları kullanarak İslam'ı topyekun değiştirme iddiası ile ortaya çıktılar. Biz bu korkunun altındaki gerçekleri gayet iyi biliyoruz. Bugün dünyada 2 milyar 400 milyon Hristiyan, 1 milyar 900 bin Müslüman, 1 milyar 800 bin de Hindu, Budist, Şinto inançlara mensup insan yaşıyor. Yaklaşık 70 yıl önce bu rakamlar 710 milyon Hristiyan, 300 milyon Müslüman, 730 milyon da Hindu, Budist, Şinto inançlarına sahip insan şeklindeydi. Dünyada her inanç grubu elbette sayıca artıyor ama İslam'a yönelişte çok büyük bir sıçrama var.

 

Daha önce neredeyse hiç Müslüman'ın bulunmadığı Avrupa ülkelerinin bazılarının nüfusu içindeki Müslümanların oranı yüzde 10 buldu. Afrika'dan Güneydoğu Asya'ya, Amerika'dan Avusturalya'ya geniş bir coğrafyada İslam'ın yayılışının önüne geçilemiyor. Üstelik bu gelişme Müslümanların her alanda ezildiği, horlandığı, geri bırakıldığı, sömürüldüğü, iç çatışmalarla enerjilerinin heba edildiği bir süreçte yaşandı. Bu fotoğrafın üzerine birde 2 bin 200 yılı aşkın Türk devlet tarihini ve onun etki alanını ilave ettiğinizde ortaya çıkan tablo birileri için tahammül edilemez oluyor. Elbette Asya'nın, Afrika'nın, Akdeniz'in ve mücavir coğrafyanın tabi zenginliklerini, demografik gücünü, kadim dönemlerden beri bilinen stratejik önemini de unutmamak gerekiyor. Dünyanın geleceğinin bir kez daha bu coğrafyada görüldüğü bir süreçte Türkiye kendisi ve dostları için en adil, en ahlaklı, en vicdanlı, en iyi geleceği inşa etmek için çalışıyor. Siyasi ve ekonomik küresel düzenin yeniden yapılan sancılarının yaşandığı bir dönemde Türkiye'nin bu önemli ve vakur duruşu büyük önem taşıyor.

Asırlık düzenlerini bozduğumuz için bize bedel ödetmeye çalışanlar kendi sırça köşklerinin her an başlarına yıkılacağı korkusuyla kontrollerini giderek daha fazla yitiriyorlar. Ülkemize yönelik her ithamın, her tehdidin, her iftiranın gerisinde işte bu gerçek vardır. Medeniyetimizin ve tarihimizin bize yüklediği bu sorumluluktan asla kaçmayacağız. Böyle bir mirasın sahibi olmak ve onu daha ileriye taşımak milletimiz için en büyük şereftir. 83 milyon hep birlikte gerektiğinde alın terimizi, gerektiğinde kanımızı dökmekten çekinmeyerek bu şerefe layık olabilmek için çalışacağız” diye konuştu.

 

Derya Yetim - Ömer Çetin